ESKİŞEHİR İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Hayatın Dönüm Noktaları

Eskişehir ve yöresinde çeşitli dönemlerdeki göçler nedeniyle çok değişik geleneklerin yerleştiği bilinmektedir. Yerleşimin ilk dönemlerinden bu yana varlığını sürdüren Merkez ilçe, Odunpazarı, Muttalıp köyü, Aşağı söğütönü, Yukarı söğütönü, Sultandere, Çukurhisar, Keskin, İnönü gibi bölgelerin ortak kültürel özellikleri Eskişehir’in gelenek ve göreneklerini oluşturmuştur.

DOĞUM GELENEKLERİ
Doğum bir şenlik, sevinç nedeni olarak karşılanır. Kırsal kesimlerde doğumlar genellikle evde olur. Doğumu ebe yaptırır. Doğum sırasında, ebeye yaşlı kadınlar yardımcı olur. Doğum evlerde yaptırıldığından oğlan olunca göbek bağı kesilerek cami avlusuna gömülürse “ okuyup adam olacağına”, kız olunca evin bir köşesine gömülürse “ evcimen” olacağına inanılır. Doğum sonrasında al basmaması için anneyi yalnız bırakmazlar. Başına “ al yazma” veya kırmızı kurdele bağlarlar, nazarlık takarlar. Kırkıncı gün kaynamış suya altın batırarak bu suyla anne ve çocuğu yıkarlar. Buna “ “kırklama” denir, “kırkı çıkmış” olur. Ertesi gün sabah çocuk ve annesi bir akrabaya gezmeye ya da pikniğe götürülürler. Bu arada iki yeni doğum yapmış kadının birbirlerini görmemeleri gerekir. Yoksa “kırk basmasına” uğrayacağına inanılır. Eğer yinede karşılaşırlarsa, kırk basmaması için öpüşüp kucaklaşarak iğne değişmeleri gerekir.

SÜNNET GELENEKLERİ
Sünnet günü geldiğinde bir at temin edilir, ayrıca yeter sayıda fayton bulunur ve sünnet çocuğu ata sünnet kıyafeti ile bindirilir. Şapkanın üzeri altınlarla ve ailenin durumuna göre daha değişik mücevherlerle süslenir. Çocuk atın üzerine bindirildikten sonra akrabadan bir delikanlı atın başını tutar ve arkadaki faytonlarda çocuğun arkadaşları, akraba çocukları olduğu halde yola çıkarlar. Atın arkasındaki faytonda çalgıcılar (davul- zurna ya da cümbüş, keman, klarnet, darbukadan oluşan ince saz) ve zeybekler bulunur. Şehir gezisi bitip eve dönülürken faytonlardaki çocuklar “ beş dakika kaldı, Ahmet fitili aldı” diye hep bir ağızdan bağırırlar. Sünnet alayı eve gelir. Bu sırada evde okunan mevlit bitmiştir. Baba, anne ve akrabalar kapının önüne çıkarak çocuklarını karşılarlar. Çocuk babasından büyükçe bir hediye almadan attan inmez. Diğer akraba ve yakınları da çocuk attan inmeden önce bir takım hediyeler, altın ve para verirler. Paralar ve altınlar genellikle çocuğun elbisesine iğnelenir. Bu törenler sırasında çalgılar sürekli çalarlar. Çocuk attan iner, babası ve diğer akrabaları ile oynar, zeybekler gösteri yaparlar, çocuğu oynatırlar. Çocuk anne ve babası ile diğer akrabalarının ellerini öptükten sonra kirve tarafından kucaklanan çocuk içeriye alınır. Tekbirler eşliğinde sünnet edilir. Gelen misafirlere ve yoksul kişilere ikram olarak toğga çorbası ve sünnet pilavı verilir. Konuklar dağılana kadar eğlence devam eder.

EVLENME GELENEKLERİ
Önceki yıllarda evlenmek isteyen kız ve erkek bunu anne ve babasına söyleyemezdi ve evlilikler genellikle görücü usulü ile olurdu. Şimdi ise gençler kendi eşlerini kendileri seçmektedir. Görücü usulü bile olsa gençler birbirlerini tanıdıktan sonra evlenmeye karar vermektedir.
Dünür gitme, kız İsteme: Oğlan evinden oğlanın annesi, babası, amcası, dayısı, yakın akrabaları beş altı kişi toplanır bir kutu şeker, yemiş alır giderler. “Allahın emri, peygamberin kavli ile” kızı ister ve bir “mendil günü” tayin ederek ayrılırlar.
Söz kesme, söz mendili, mendil günü: Mendil gününde oğlan tarafının akrabaları toplanır, kız tarafına mendil almaya gidilir. Kız tarafında da toplanılır, gelen konuklar karşılanır, ağırlanır. Yemek yenilip eğlenildikten sonra, oğlan babası “ şu bizim emaneti verinde gidelim” der. Kız tarafından damada hazırlanan, gömlek, kravat, iç çamaşırı ve söz mendili ( bu mendil pullu, sim işlemeli, büyükçe bir mendildir.) bir bohçaya konur, ayrıca büyük bir tepsi içinde de gelen konuklar sayısınca mendil konularak oğlan babasının önüne getirilir. Oğlan babası tepsinin içine para atarak bir mendil alır ve bütün konuklara tepsi, sıra ile dolaştırılır. Mendili alan tepsiye bir miktar para atar. Bu iş bittikten sonra nişan günü tayin edilerek kız evinden ayrılınır.
Nişan: Kız ve oğlan anneleri nişan gününe kadar kızın takılarını alır. Nişan günü, oğlan evi kız evine nişan için “davet harcı” gönderir. Bu harçta bulgur, nohut, yağ, şeker,un ve bir de koyun bulunur. Davet harcının yanında bir de yemek pişirecek aşçı gönderilir. Kız evi davet yemeği olarak nohutlu bulgur pilavı, un helvası, yufka ekmeği yapar. Oğlan evi tüm yakınlarını nişana davet eder, hediyelerini sandıkla getirir, ortaya koyar. Kızla oğlan gelir, nişan yüzükleri oğlan evinin en yaşlısı tarafından takılır. Oğlan babası kıza takacaklarını takar, elini öptürür. Sonra kız oradaki herkesin elini sırayla öper. Eli öpülen hediyesini takar. Sonra erkekler evi terk eder, eğlenmeye giderler. Kaynana sandığı açar, oğlan evinden iki yenge hediyeleri gösterir. Kız evinden bir yenge de “bu sarkası, bu gelinliği, bu ayakkabısı, bu havlusu, bu divan örtüsü” diye bağırarak gösterilenleri söyler. Sonra kız tarafı takacaklarını takar ve nişan sona erer. Nişandan on gün sonra kız tarafı oğlan tarafına nişan karşılığı götürür. Nişan karşılığında başta damat olmak üzere yakın akrabalara nişan bohçası ve bir iki tepsi baklava getirir. Oğlan evi bunları taşıyanlara bahşiş verir.
Düğün Töreni: Oğlanın anne ve babası, akrabaları, kız evine gelip ağırlık (başlık) konusunu görüşürler. Pazarlık yapılır. Evin diğer eşyaları kararlaştırılır. Resmi nikah kıyılır. Daha sonra düğün günü saptanır. Düğün gününden bir hafta önce kız evinden kardeş kızları, oğlan evinden de arkadaşları tarafından bir tepsiye şeker, fındık, fıstık, leblebi, üzüm vb. çerez doldurularak ev ev dolaştırılır, dağıtılır. Düğün günü haber verilir, köy davet edilir. Buna “ Oku dağıtma” denir. Oku dağıtıldığı gece kardeş kızları kız evinde toplanır, yemek yer eğlenirler. Birkaç gece sonra kına gecesi için bütün konu-komşu akraba kadınları toplanır. Kızın başına kına yakılır. Kına türküsü söylerler, yas tutar, ağlaşırlar. Kına yakılırken oynayan kızların kollarına yazma bağlanır. En çok bilinen kına türküsü:

“Ağlama koyun, meleme de vazgeç kuzundan
Çok anneler ayrı düşer kızından”


Kına gecesinden sonraki günlerde akrabaları kızı sırasıyla yemeğe çağırırlar. Kardeş kızları düğünden üç gün önceden komşuları, akraba kadınları, kızlarını”…şu gün hamamımız var” diye davet ederler. O gün oğlan tarafı hamamda yemek verir, eğlenilir. Kardeş kızları ertesi akşam yine”.. bu gece çeniz sercez, çeniz görme gelin” diye komşuları dolaşırlar. Kız evinde çeyiz odası hazırlanır, gösterilir. Ertesi günde çeyiz oğlan evine götürülerek orada serilir. Oğlan evinde de oğlanın “Oku”su dağıtılınca, düğünden üç gün önce akraba ve komşulara “ danışık yemeği” verilir. Danışık yemeğine gelenlere oğlan babası düğün gününü hatırlatarak, dışardan çağrılan konukları herkese paylaştırır. Her ev kendine düşen konuğu düğün süresince ağırlar. Çeyiz serildikten hemen sonraki gün kardeş kızları”.. bu akşam gelini görme gelin” diye gezerler. Gelin alıcılar gelmeden bir gün önce kardeş kızları gezerek akşama kız kınasına çağırırlar. Oğlan tarafıda çağrılır. Kınayı kocasıyla en iyi geçinen yengelerden biri hazırlar. Gelin kıbleye döndürülür, abdest alır. Türkü eşliğinde gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılır. Kına günü sabah ezanı ile birlikte gelin suya götürülür, iyi olsun diye türkü söyletilir. Danışık yemeğinden bir gün sonra oğlan evinin üstüne davullu zurnalı, çalgılı bir törenle bayrak dikilir ve kurban kesilir. Bu, düğünün başladığının işaretidir. Gelin alma günü oğlan tarafı çalgıcıları getirir, konuklar gelir, eğlenmeye başlarlar. İki gün eğlenildikten sonra Pazar günü üstü kilim örtülü bir araba ile kafile halinde gelin almaya gidilir. Arabalara ve oğlan sağdıçlarına basma yemeni ve havlu bağlanır. Gelin evden çıkarılırken kardeş kızları önüne dikilirler, hediye almadan gelini vermezler. Dua edilir, gelin arabasının üstüne yemiş, bozuk para atılır, arkasından su dökülür, üç defa mezarlık dolaştırılarak oğlan evine yollanır. Gelin oğlan evine gelince içeriye girmeden önce ayağı kazana bastırılır. İçerde üç kez döndürülür. Bu arada türküler söylenir:

“Durnam gelir gona gakla
Ganadında gümüş halka
İşte geldim gidiyorum
Durnalar hey…”


Daha sonra koltuğunda üç kere ekmek çevrilir. Akrabalarına yarımşar dilim verilir. İkindiden sonra imam nikahı kıyılır. Akşamüzeri damat imam nezaretinde dua ile giydirilerek, sağdıcı ve arkadaşları ile yatsı namazını kılmak üzere camiye gider. Camiden dönüşte bütün cemaat, oğlan evine otuz-kırk adım kala tekbir getirmeye başlarlar. Cemaatle birlikte kapıya gelindiğinde hoca dua eder. Sonra arkadaşları, damadın sırtını yumruklayarak içeri iterler. İçeriye girerken ip gerilir, bir tas su konur. Damat ipi koparıp, tası devirerek içeriye girer. İçeride oğlan yengesi vardır, damatla gelini el ele tutuşturur çıkar. Birkaç gün sonra gelin, kaynanası ve evin diğer gelinleriyle oğlan akrabalarının elini öpmeye, tanışmaya çıkar. Gelin oğlan evine geldikten birkaç gün sonra su almaya götürülür. O gitmeden önce iki yenge suyun kenarına tarak ve bıçak bırakırlar. Gelin tarağı bulursa kızı, bıçağı bulursa oğlu olacağına inanılır. Suya gidenler eğlenirler, geline arpa, buğday saçtırılır. Herkes eve bereket getirsin diye toplar. Sonra eve dönülür ve gelinin çeyizinden birer hediye alınır.

ASKERLİK:
Askere gidecek gençler, gitmelerine az bir süre kala yakınları tarafından yemeğe davet edilir. Gencin cebine harçlık koyup, hediyeler verirler. Arkadaşları ile birlikte eğlenceler düzenlerler. Gideceği gün akraba ve komşularını gezerek helalleşir. Aynı gün tüm akraba ve arkadaşları tarafından davul ve zurna eşliğinde asker ocağına uğurlanır. Gencin akrabaları vedalaşma sırasında harçlık olusun diye cebine para koyarlar.

ÖLÜM GELENEKLERİ
Komşuların karşılıklı dayanışmasını ortaya çıkaran bir olaydır. Böyle durumlarda, genellikle ölenin yakınlarına hiçbir iş yaptırılmaz. Ölü evinde üç gün yemek pişmez. Cenaze alayı çok kalabalık olur. Duyan herkes cenaze namazına katılmayı sevap ve ödev sayar. Kabristandan gelen halka lokma ve helva ikram edilir. Kadınlar yedi gün boyunca ölü evinde Tebareke Sûresini okurlar. Evde veya camide kırkıncı ve elli ikinci günüde mevlit okunur.

BAYRAM GELENEKLERİ
Bayram telaşı arife gününden başlar. Arife günü hamur yoğrulur ve yağda pişirilir. Komşulara ve fakirlere dağıtılır. Kabristan ziyareti yapılır. Bayram sabahı her ailenin erkeği bayram namazına gider. Evde çocuklar ve kadınlar giyinirler ve erkeklerin camiden çıkmasını beklerler. Ailenin reisi kapıda karşılanır. Aile içinde önce büyüklerle, sonra küçüklerle bayramlaşılır. Anne ve baba varsa dede, nine evde gelen gidenleri bekler, onlara ikramda bulunurlar. Çocuklar ve gençler akrabalara, komşulara ve tanıdıklara giderek bayramlaşırlar. Büyüklere şeker, baklava, çay, kahve; çocuklara ise çeşitli yemişlerden ikram edilir. Çocuklar da ellerinde tuttukları naylon torbalara bunları doldururlar.

HIDIRELLEZ:
Eskişehir’deki hıdrellez eğlencelerinin kökü Friglere dayanır. Eskişehir ve yöresini başşehir edinmiş olan frigler pesinus (Ballıhisar) köyünde bahar tanrısını karşılamak üzere şenlik yaparlar, kırlara çıkarlar, tanrıça kibele mabetini dönerler, ateş üzerinden atlayarak günahlarının döküleceğine inanırlar, kapalı bir kaptan niyet çekerek kaderleri üzerinde tahminde bulunurlardı. Günümüzde ise yeşile olan tutkudur hıdrellez. Bu büyük halk bayramını karşılamak için daha güneş doğmadan on binlerce Eskişehirli çay ve dere kıyılarına, kırlara akın eder. Törensiz, programsız içtenlikle kutlanan bu şenliğin tarihi 6 Mayıs'tır. 5 Mayıs gecesi ateşler yakılır. Yakılan bu ateşten en az üç kez atlanılır. Ateşten atlarken dilek tutulur. Eğlenceler yapılır. Hep birlikte çalınır, söylenir, oynanır. Yapılan bu eğlenceler geç saatlere kadar sürer. Diğer eğlenceleri görmek için gruplar halinde gezintiye çıkar. 6 Mayıs sabahı erkenden çay ve dere kıyılarına gelinir ve bu sularla yüz yıkanılır. Piknik yapılır. Sabahın alaca karanlığında söğüt dalları ile birbirlerinin başına vuran gençler nasiplerinin açılmasını, muratlarının yerine gelmesini dilerler. Bahçe kapılarına yeşillikler asılır. Gençler niyetleri yazılı kağıtları porsuk çayına atarlar. Büyükler niyetlerini gül dalının altına koyarlar. Ayrıca hıdrellez dolayısıyla çeşitli oyunlar tertiplenir. Bunlardan biri "Küpten kader çekme oyunudur." Akşamdan hazırlanan içi su ve yeşillik dolu küpün içine herkes, bilezik, toka gibi madeni şeyler atar. Küp bir gül ağacının yanına konur. Sabah kır eğlencelerinden dönülünce, küpün başında toplanılır. Mani söyleyecekler hazırlanır. Küpün başındaki çocuk elini içeri uzatır. Ne denk gelirse çeker. O sırada ilk mani söylenir. Çocuğun tuttuğunu küpten çıkarmaz. Mani biter bitmez elindekini çıkarır. Böylelikle kişinin niyeti ortaya dökülür. Hıdrellez; yalnız Hızır ile İlyas'ın buluştuğu anı görebilmek için insanların kırlara koşuşması değil, biraz da yeşile özlem ümitlerinin doğuşu, kadere inanış, geleneklere bağlılıktır.